cinayete resmivesiviltesebbus - Çiçek Eken

23 Şubat Çarşamba gecesi saat 22.00 suları... İstiklal Caddesi’nde Ağa caminin yanından geçen araba yolunda bir adam yerde. kimse çevirmez kafasını, müşteri peşinde koşan taksi korna çalar, uyarır adamı, mesleki görevini yerine getirir, adam kalkmazsa onu ezip de geçecektir! 

koşarız adamı kaldırmaya, uyuşturucu komasına girmiştir adam belli, kıpırdayamıyor, gözlerini zor açıyor, konuşamıyor... dört kişi zor kaldırırız da oturturuz kenara. hemen sarılır bir arkadaş telefona, ambulans çağıracak. biz de iki kişi koşarız nöbetçi eczane aramaya. istiklalin üstündeki eczaneler nöbetçi eczane listesi asmamıştır amma! TESADÜF MÜDÜR BU, YOKSA ECZANELERE NÖBETÇİ ECZANE LİSTESİ ASMAYI KANUNEN MECBUR TUTAN DEVLET BU ECZANELERE AYRI BİR YÖNETMELİK Mİ ÇIKARMIŞTIR "BURADA DÜŞEN KURTARILMAYACAK! İLACA İHTİYACI OLAN ADAMIN İSTİKLAL CADDESİNDE NE İŞİ VAR? ASMAYACAKSINIZ!" diye? Ta Taksim İlkyardıma yürürüz ve buluruz bir ilan, nöbetçi eczane karaköydedir! ne de olsa cihangirde birinin ilaca ihtiyacı olursa mutlaka arabası veya taksi parası olan biridir, aşağı sallanıverir karaköye, alır ilacını. Taksi parası olmayan da ilaçsız kalır, yaşaması ambulansın merhametine kalır! Döneriz boynumuz bükük.

Öğreniriz de açmaz da açmazmış 112, nihayetinde açar, önce yerimizi sorar sonra hastanın adı ne? bilmem der arkadaşım, kimliği yok üstünde, evsiz herhalde. ah! anahtar kelimeyi duydu ya sağlık görevlisi "biz gelip alamayız, alsak da hastane almaz, gelmiyoz" der kapar telefonu. beş dakika sonra ben ararım istanbul aksanımla, başka bir numaradan, derim ki "arkadaşımın bacağını araba ezdi, yetişin!" "nerdesiniz?" yeri söyleyince uyanır sağlık görevlisi, "evsiz mi arkadaşınız?" "Ne münasebet! Çok eski dostum! Üniversite öğrencisi, bacağını araba ezdiii!" 20 dakika sonra bir tarafları bir taraflarına girmiş halde gelir ambulans, biz onların dilinden konuşmayı da biliriz ne de olsa. seks işçisinin tırnağı olamayacak o sağlık görevlisi, bacağını muayene eder de "yok bunun bacağında bir şey" der, gitmeye yeltenir. o esnada caminin orada takılan, hepimizin tanıdığı sivil de iki tane çevik kuvvetin bir alt mertebesinden iki polisi getirmiştir başıma, noluyo lan burda demeye. memur beyler, boyunlarında tüfekleri, elleri tüfeği doğrultmaya her an hazır (eh bakarsın silahım vardır, belli mi olur!) gelir yanıma, sizi bir karakola alalım derler. derim ki suçum nedir? arkadaşım ölüyor, ambulans onu almıyor! kafamdaki bereyi de çıkarırım, görsünler saçlar falan kazılı, zararsız bi deliyim ben sadece, terörist diilim, nüfus cüzdanımda da doğum yerim istanbuldur! derim ki "memur bey, lütfen yardım edin, siz bi şey söyleyin de ambulans hastaneye götürsün arkadaşımı, ölecek yoksa." memur bey sorar sağlık görevlisine: "hastanelik bir durum var mı?" "hayır" bana döner memur, "sağlık görevlisi hastanelik bir durum görmüyor, ben onu zorlayamam." ve çeker giderler, ambulans da çevik kuvvete terfi etmeyi bekleyen keleşli polis memurları da! iş başa düşmüş! devlet zaten ölmesini ister arkadaşın, biliriz, devletten hayır beklemeyiz ama taksi parası bize koyacaktır, devletin kaynaklarına muhtacızdır! imece usulü denkleştiririz taksi parasını, hemen yanı başımızda da bir taksi hazırdır zaten, oh, arkadaşı hastaneye yetiştirebilecez! yanı başımızdaki taksi de devlet terörünün sivil versiyonudur ama tabii, almaz! yoldan geçen taksileri durdururuz, belki 5inci taksi şoförü insan çıkar (şanslı günümüzdeyiz yani! 50 de olabilirdi rakam!), alır bizi, götürür hastaneye.

gireriz acile, hemşire der ki "bu daha bu sabah çıktı burdan, bıktık vallahi". yatırırlar bi sedyeye arkadaşı, ben de kaydını yaptırmaya giderim bilgisayar başına. arkadaşın adını alabilmişizdir ağzından, soyadı karışıktır, 1974 Frankfurt doğumludur ve daha bu sabah çıkmıştır o hastaneden! Ama devletin sadece soyadı ve doğum tarihinden GBT yapabilen enformasyon sistemine ait bir devlet bilgisayarı ve başındaki memuru bulamaz bir türlü adını hastanın! iki tuşa basar klavyede göstermelik, ekranı göstermez bana bakmak isteyince, "ben bilgisayar mühendisiyim, yardım edeyim" deyince. "Kaydını alamadığımız için tedavisini yapmamız mümkün değil".

Kayıt masasının sandalyesinde oturuyorum, çok sakin, "lütfen mehmet karadağa bakın, “yok”, karabağa bakın, “yok”, karadağlıya bakın, “yoook!” “sabah çıkan hastalarınız arasında mehmet isimli bir insan arayın. arkadaşın acil ilaca ihtiyacı var." devlet memurunun eli güvenlik düğmesine basar. polis özentisi iki özel güvenlik, abilerini çağırır, dikilir tepeme izbandut gibi bi sivil, elinde telsizi. "Hayde yürrrüüü! Kalk defol git burdan!" diye bağırır bana izbandut. Otururum sakin sakin sandalyemde, "Memur bey, kanunlara göre hastanın yanında bir refakatçi kalması hakkı vardır. Üstelik arkadaşım kendi kaydını kendi yaptırabilecek durumda değil. Ben hastanelerde çalıştım İngilterede, burada da çok işim düştü hastanelere, gördüğüm kadarıyla bu kanuna riayet ediliyor türkiye hastanelerinde." Kadına bile benzemeyen, kafası kazılı, eteksiz, dekoltesiz bir kadın hiç istifini bozmuyor polis kükremesi karşısında! Delirir herif! "Kalk dedim sana lan! Savcılığa gidiyoruz!" "Peki, gideriz. Yalnız şu arkadaşa önce bir ilaç verilsin. Sonra isterseniz gideriz." Bir iki saniye es'in ardından (eh kükreyecek hal mi kaldı adamda? bir iki saniye vereyim de devreleri bi karışsın çözüm arayışı içinde!) derim ki "Yalnız, memur bey, biraz tuhaf olmaz mı? Ne diyeceksiniz savcıya? Neyle suçlayacaksınız? Ölmek üzere olan arkadaşımın tedavi görebilmesi için kaydını yaptırmaya çalışmakla mı? Bir itibarınız vardır herhalde savcılıkta, bu durum itibarınızı zedelemesin sakın?" Delirir köpürür geberir pislik! :D 

derken hemşire araya girer, "tamam tamam kimsesiz kaydı açtık, ben hazırlıyorum iğnesini" ve inanırım o kadına ben gözünün içine bakınca. o kadın her şeyin farkında, o arkadaşın, allah yardım eder de vicdanlı insanlara denk gelirse, tekrar tekrar oraya geleceğinin de farkında, ama ölmesini istemez, yapacak o iğneyi, gözleri yalan söylemez, güvenebilirim ona. ve de yetiştirmem gereken bir çeviri vardır, yoksa elbette ki kalacaktım arkadaşın başında. görevim daha bitmemişti ama bir seçim yapmak zorundayım, ya devlet terörünü gösteren bir film yarın mis gibi altyazılarıyla gösterilecek bağımsız film festivalinde ya da ben kalıcam, arkadaş da kalacak hastanede, koyamayacaklar kapının önüne ama arkadaşımı rehabilitasyona girmeye ikna edemeyeceğim ertesi gün... (ay narkotik şube gibiyim vallahi, uyuşturucuyla mücadele ediyorum, rehabilitasyon falan diyorum! hem de bireyci bireyci örgütsüz, örgütsüz! o yüzden de örgütlü mücadelelerin şanı, saygısı bahşedilmez bana yoldaşlar tarafından!) kalkarım nihayetinde kayıt masasından, koluma girmeye çalışır özel güvenlikler, sivil memur beye seslenirim "Meeeemur beeeeyyy! Gidiyorum zaten, tartaklıyolar beni! Koruyun lütfen! Sonra da şikayetçi olacağım savcılıkta!" Ateşe değmiş gibi çeker elini özel güvenlik! :D

Giderim arkadaşa, derim "Mehmet, şimdi sana iğne yapacaklar, iyileşeceksin, ama lütfen bir daha bu hale sokma kendini. Zaten ölmemizi istiyorlar, sen ölme, sen yaşa, sen diren!" Özel güvenlik perdenin ardından hadiler beni. "Tamam, gidiyorum, zaten işim gücüm var. Yalnız tuvalet nerede acaba burada? Affedersiniz büyük tuvaletim geldi." Söylemezler tuvaletin yerini! Eh ben de uğraşmam artık, bana büyük bir zevk verecektir devletin içine s.çıp öyle gitmek ama o kadar bireyci değilim, şahidi, seyircisi olmayan eylem eylem değildir!
Copyright 2009 Simplex Celebs All rights reserved Designed by SimplexDesign