Makbule Teyzeyle günlük yaşamı
üzerine sohbet ettik. Dertlerini, umutlarını ve ‘’kadınlık görevi’’ dediği ev
hayatını dinledik. Nasıl geçindiğini, neler yaşadığını anlatırken, aslında
birçok kadının benzer hikâyesini duyduk onun ağzından.
Makbule
teyze 55 yaşında, Sıvasın bir köyünde doğmuş. Fazla hatırlamak
istemiyor
aslında geçmişi ‘’eskiler iyi değil’’ diye geçiştiriyor. Oysa neler
gelip geçmemiş ki başından,
kimi zaman kızgın güneş altında günlerce
tarla biçmiş, kimi zaman çocukları biraz daha fazla yemek yiyebilsinler
diye aç kalmış, kimi zaman da
kadın olduğu için dayak yemiş. Yaşı
küçükken evlendirilmiş, ama hiç kaldırmamış başını yerden, sorgulamamış
bunların nedenini, kaderim demiş, alışmış sonra öyle yaşamaya,
katlanmaktan
başka ''çaresi’’ de yokmuş. Anlatıyoruz mücadele eden kadınları gülüp
geçiyor, kimi
kime şikâyet edeceksiniz, benim tanıdığım bütün kadınlar benim gibi,
bizler
kadınız ne yapabiliriz ki diyor. Sekiz
çocuğu var hepsini büyütmüş, büyük kızlarını
evlendirmiş, her ne kadar evin bütün yükü üstüne kalsa da onları
‘’telli duvaklı gelin’’ ettiği için başka bir yük kalkmış omuzlarından.
Şimdi ‘’diğer çocuklarımı da evlendirirsem
hayattan başak bir şey istemem’’ diyor. Yaşadığı onca senenin çizgileri
birikmiş yüzünde, ama yinede hiç dinlenmeden, yorulmadan devam
ediyor dünyanın yükünü taşımaya. Birde
tüm bu işler yetmiyormuş gibi annesine de bakıyor. Daha önceleri ablası
bakıyormuş annesine, biraz da ben
evlatlık görevimi yerine getireyim deyip
almış annesini yanına, ama zor diyor yaşlı bakımı, bir bebekten
farksız, her an size ihtiyacı oluyor diye ekliyor. Annesini evine
getireli altı ay olmuş, o günden beri alışveriş, pazar işinin
dışında pek dışarı çıkmıyormuş, eskiden de fazla çıkamazdım ama şimdi
daha da
kapandım eve diyor. Merak edip, soruyoruz bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah saat sekiz
gibi kalkıp annemin kahvaltısını
veriyorum, kendim yediriyorum, o
yüzden başak işle meşgul olamıyorum.
Sonra işe gidecek olanların kahvaltısını hazırlayıp onları uyandırıyorum. Bende
kahvaltımı yaptıktan sonra ev işlerine başlıyorum, bazen eşimde ağır işlerde
yardım ediyor,koltuk kaldırmak, perde
asmak; halı silkelemek gibi diğerlerine karışmaz, sonra geçer televizyon izler.
Emekli olamadı henüz yaşını doldurdu ama
günü eksik, işsiz olduğu için gidecek başka yeri yok o yüzden akşama kadar
oturur evde. Öğle yemeğini de çıkardıktan sonra varsa pazar alışverişine
giderim yoksa da akşam yemeğini yapmaya başlarım. Akşama kadar mutfak işiyle
uğraşırım bulaşıktı, yemekti derken bir de bakmışım ki akşam olmuş. Her zaman
olduğu gibi önce annemim yeğeni verip daha sonra kendimiz yeriz, benle kocam.
Diğerleri hep farklı saatlerde gelirler, kimi on da, kimi on bir de, kimi de
gece birde gelir. Hepsine tek tek yemek hazırlarım, soğumuşsa ısıtırım. Bazen televizyon izlerim,
bazen de izlerken oturduğum koltukta yorgunluktan uyuya kalırım,
Evet onun hayatı hep böyle
birilerini idare etmekle, büyütmekle ve üretmekle geçmiş, tıpkı binlerce
Makbuleler gibi...